Allahın
Varlığı
1.
Olanak Belgesi: Evren/Varlık, olabilirler türündendir. Açıkçası varlık ve yokluğu
eşittir. Varolduğu gibi, olmayabilirdi de. Varolurken de, sonsuz oluş
biçimlerinden herhangi birinin olması olasıdır. En az varolan kadar olmayan da
varolma şansına sahiptir. Her olabilir ise kendi dışında bir sebebe bağlıdır.
Öyleyse önce varolmayı, sonra da varolma biçimini olmamaya ve olması olası
diğer biçimlere yeğleyen birisi vardır. O da Allah'tır "cc".
2.
Değişim Belgesi: Evren değişkendir, durmadan değişiyor. Değişen herşey sonradan
olmuştur. Bu bakımdan madde ezeli/başlangıçsız olamaz. Evet, maddenin
termodinamik yasasına göre sürekli yokluğa doğru kayması, evrenin, uzayın
durmadan genişlemesi, güneşin hızla tükenişe doğru yol alması gibi olaylar,
varlığın bir başlangıcı olduğunu gösteriyor. Sonradan olan her varlığın bir
yaratıcısı vardır; nedensiz sonuç ve sanatkarsız sanat olamaz. Nedenler ise
zincirleme sürerek sonsuza kadar gidemez. Öyleyse durmadan değişen, ezeli
olmayıp sonradan oluşan ve bir ilk nedene gereksinim duyan şu evrenin de bir
değiştiricisi vardır. O da Allah'tır.
3.
Düzen Belgesi:
Her varlık kendi parçalarıyla bir uyum ve bütünlük içinde olduğu gibi, bütün
evren de kendisini oluşturan varlık parçalarıyla bir uyum ve bütünlük
içindedir. Bu ise bir düzen ve düzenliliğin varlığını gösteren yanıltmaz bir
kanıttır, ve bir Düzenleyici'ye tanıklık eder ki, O da ancak Allah'tır.
4.
Sanat Belgesi:
Atomdan insana, hücreden yıldızlar topluluğuna kadar bütün evrende ince ve baş
döndürücü bir sanat göze çarpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa evrendeki her
eser: çok büyük sanat değerine sahiptir; çok değerlidir; çok kısa zamanda ve
çok kolay yapılmaktadır; çok sayıda olmaktadır; karışık ve çeşit çeşittir;
süreklidir... Oysa, görünüşe göre, kısa zamanda, çok sayıda, kolay ve karışık
yapılan işlerde sanat ve değer olmaması gerekir. Ancak yapan Allah olursa, o
zaman herşey değişir ve zıtlar biraraya gelir...
5.
Hikmet/İncelik ve Amaç Belgesi: Her varlıkta kendine özgü bir amaç izlendiği göze
çarpmakta ve bir zerrede bile boş, amaçsızlık, anlamsızlık ve savurganlık
sayılacak herhangi bir durum gözlenmemektedir. Oysa, ne madde aleminde, ne
bitki ve hayvanat dünyasında, ne de eşya ve olaylarda bilinç ve kavrayış var
değildir ki, bu amaçlar zinciri izlenebilsin. Öyle ise, evrendeki bu bilinçli
işleyişi, bu hikmet ve amaçları ancak Allah'a dayandırmakla akla yatkın, doğru
bir yol tutmuş olabiliriz.
6.
Yardımlaşma Belgesi: Birbirine en yakın olandan en uzak olana kadar, bütün yaratıklar
birbirlerinin yardımına koşuyor. Aralarında hiç ilişki bulunmayan iki ayrı
varlık türü, böyle bir yardımlaşmada aynı bütünün parçaları gibi birbirini
destekleyip tamamlayabiliyor. Düşünmeli ki, bakteriler, solucanlar ve toprak
elbirliği içinde ve aynı amaç çevresinde toplanıp bitkilerin yardımına koşuyor
ve bu durum yinelenip duruyor. Akıl ve bilinçten yoksun bu varlıkların, aklı ve
bilinci şaşkınlık içinde bırakan bu işleri, perde arkasında Varlığı Gerekli bir
Zat'ın hikmet dolu bir işini gözler önüne sermektedir. Açıkçası bütün evren, bu
yardımlaşma diliyle "Allah" demektedir.
7.
Temizlik Belgesi: İnsandan toprağa, yerden göğün derinliklerine kadar bütün evrendeki
temizlik, başlı başına bir kanıt olarak, bize Kuddüs/Temiz adıyla adlanmış bir
Zat(cc)'ı anlatmaktadır. Evet, toprağı temizleyen bakteriler, böcekler,
karıncalar ve nice yırtıcı kuşlar.. rüzgar, yağmur ve kar.. denizlerdeki
buzdağları ve balıklar.. üstümüzde gökyüzü, uzayda kara delikler; bünyemizde
kanımızı temizleyen oksijen ve ruhumuzu sıkıntılardan kurtaran manevi esintiler
hep Kuddüs isminden haber vermekte ve o Kutsal Varlığı göstermektedir.
8.
Yüzler Belgesi: Gerçekte bütün yaratıklara genelleştirilmesi olası iken, konuyu
somutlaştırmak açısından işin, yalnızca insanı ve her insan ferdini
diğerlerinden farklı kılan onun en belirgin ayırıcı niteliği durumundaki insan
simasını ele alarak konuya yaklaşmış olalım; Herhangi bir insanın yüzü, en ince
ayrıntısına kadar kendisinden önce geçmiş milyarlarca insandan hiçbirisine
kesinlikle benzememektedir. Bu kural kendisinden sonra gelecekler için de
olduğu gibi geçerlidir... Bir yönde birbirinin aynı, diğer yönde birbirinden
ayrı milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da kendileri gibi olması
olası milyarlarca resimden ayırmak ve o herşeyi sonsuz olasılık yolları içinde
bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de
hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye
gücü ve ilmi yeten Cenab-ı Hakk'ı en sağır kulaklara bile duyuracak güçte bir
duyurudur. Evet, simada yer alan uzuvları/organları başka simalardaki
uzuvlardan ayrı yaratmak ve her gözü mutlak biçimde diğer gözlerden ayırıcı bir
özellikle donatmak, gözünde perde olmasa bile, sinesinde gönül bulunan her
vicdan sahibine, bütün bunları yaratıp sonsuz hikmetlerle donatan Zat(cc)'ı
gösterir ve tanıttırır...
9.
Tanrısal Yönlendirme, İçgüdü {Sevk-i İlahi} Belgesi: Yavru ördek, yumurtadan
çıktığı anda yüzmesini becerebiliyor. Kozadan çıkan karıncalar, hemen dehliz
kazmaya başlıyor. Arı, çok kısa zamanda sanat harikası olan peteği, örümcek
ise, gergef inceliğindeki ağını örebiliyor. Bütün bunlardan anlıyoruz ki,
bunlar ve bunlar gibi olanlar başka bir alemde öğretilen bilgiyle ve
yaratılıştan gelen bir yetenekle iş görüyorlar. Oysa insan, her şeyi bu dünyada
öğrenmek zorundadır; hem de varlıklar arasında yeteneklilik bakımından en
kusursuz yaratık olduğu halde. Demek oluyor ki, diğerlerine bu özellikleri
veren doğrudan kendileri değil, her yaptığını hikmetle yapan bir Zat'tır ki,
onlara böyle bağışta bulunmuştur. Kilometrelerce ötede yumurtalarını bırakıp
dönen yılan balıklarının yavruları, yumurtadan çıkar çıkmaz yola koyulur ve
annelerini sanki elleriyle koymuş gibi bulurlar. Bunu İlahi bir sevkten başka
ne ile açıklayabiliriz? Hayvanlarda gördüğümüz bu olağanüstülük, ancak ve ancak
Allah'ın bir vergisi olarak açıklanırsa, işte o zaman buna akli ve mantıki bir
açıklama gözüyle bakılabilir. Yoksa, başka her yorum, yalnızca bir safsatadan
ileriye gidemez...
10.
Yaratılış ve Tarih Belgesi: Her insanda iyi ve güzele karşı bir sevgi, buna karşılık kötü ve
çirkine karşı da bir nefret duygusunun varlığı, tersi hiç kimsenin
düşüncesinden bile geçmeyecek açıklıkta bir gerçektir. Demek oluyor ki, bu
duygular, ahlaklı davranma ve iyi işler yapma yönündeki yönelişleri,
ahlaksızlıktan ve çirkin davranışlardan da nefret verip kaçınmayı sağlayan
yapıları bakımından tanıklık etmektedir. Ki, insana iyiyi, güzeli emreden, onu
kötülük ve çirkin davranışlardan da yasaklayan düzenin sahibi kim ise,
kendisine bu duyguları veren de, O Zat'tır. Bu Zat da, hiç kuşkusuz Allah'tır. Dinler tarihi tanıktır ki, beşeriyet/insanlık hiçbir devrini
dinsiz geçirmemiştir. Batıl, hatta gülünç bile olsa hemen her devirde bir dine
inanmış ve bir manevi sistemi takip etmiştir. Ayrıca, inanmak bir zorunluluk ve
gereksinimdir; o yaratılışta vardır. İnsan yaratılışına bu gereksinimi
yerleştiren Zat'la, bize inanmayı emreden Zat, aynı Zat'tır. Ve o da Allah'tır.
11.
Duygular Belgesi: İnsan, binlerce duyguyla donatılmıştır. Her duygu, madde dışı bir
ortamdan çağrı niteliği taşır. Ancak insanda bir duygu daha vardır ki, o
doğrudan doğruya Yaradan'ı tanıtır. Bu duygu, insanda varolan sonsuzluk
duygusudur. Bu duygu nedeniyle insan sürekli sonsuzluk için didinir ve
çırpınır. Sonlu olan hiçbir şey, onu gerçek manada doyuramaz. Ve bu duygu,
insana başka bir sonlunun etkisiyle verilmiş olamaz. Sonlu olan sebeplerin
hiçbiri, bu sonsuzluğu sunamaz. Oysa, bunun varlığı ortadadır, yalanlanması da
olası değildir. Öyleyse bu duygu bize, bizi bu duygu ile yaratan Zat tarafından
verilmiştir.. Ve, sonsuz yaşamı da yine O verecektir.
12.
Birlik Belgesi: On yalancı, arka arkaya gelip bize evimizin yandığını söylese, bu
adamların hayatta bir kez bile doğru söylediklerini duymamış olmamıza karşın,
"ihtimal/belki" der onlara inanırız; ortada birlik durumu vardır.
Oysa, sözünü ettiğimiz ittifak/birlik, binlerce Elçi, yüzbinlerce ermiş ve
milyonlarca da inanan insan arasında meydana gelmiş bir ittifaktır. Çeşitli
zamanlarda ve ayrı ayrı bölgelerde yaşamış bu insanların ittifak ettiği en
birinci nokta, "Allah vardır" gerçeğidir. On yalancının bir yalan
üzerindeki ittifakına değer verildiği
halde, milyonlarca, hem de hayatlarında bir kere bile yalan söyledikleri
duyulmamış Nebiler/Elçiler ve velilerin bu çaptaki ittifakına inanmayan insan
nasıl insan olabilir? Ve ona nasıl akıllı denir?
13.
Kur'an Belgesi: Kur'an-ı Kerim'in Kelamullah (Allah Kelamı/Sözü) olduğunu kanıtlayan
bütün deliller, aynı zamanda Allah'ın varlığının da belgeleri durumundadır.
Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna ilişkin yüzlerce delil vardır ve bunlar,
konuyla ilgili İslam kaynaklarında en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır. Biz
konunun kanıt yönünü o çalışmalara aktarmakla yetiniyoruz. Evet, bütün bu
deliller, kendilerine özgü dilleriyle "Allah vardır" derler.
14.
Elçiler Belgesi: Elçilerin ve özellikle Elçiler Önderinin {Hz.Muhammed'in}
"sav" elçiliğini kanıtlayan bütün deliller de, yine Allah'ı anlatan
belgelere eklenmelidir. Zira Elçilerin varlıklarının amacı, Tevhid, açıkçası
Allah'ın varlık ve birliğini duyurmaktır. Öyleyse, her elçinin kendi elçiliğini
kanıtlayan bütün delilleri, aynı zamanda bütünüyle Allah'ın varlığına da delil
olmaktadır. Ne var ki, onların elçiliğini kanıtlayan deliller şu andaki konumuz
dışında kaldığından, teker teker üzerinde durmayacağız. Şimdilik yalnızca şunu
belirtelim ki, bir elçinin hak nebi olduğunu gösteren bütün deliller, aynı
kuvvetle, hatta ondan da öte bir kuvvetle "Allah vardır ve birdir"
demektedir.
15.
Hayat-Ruh ve Vicdan {Yaşam-Benlik ve Duyunç} Belgesi: Yaşam görünür bir
bilinmez!.. Evet, o görünür nedenlerle açıklanamayacak kadar düşündürücü ve
Yaratıcı Güc'e tanıklık etmesi bakımından da açıktır. Evet o, doğrudan doğruya
Yaratıcısını gösterir ve duyurur. O, bilinmez oluşuyla bilim adamlarını,
açıklığıyla da halktan insanları büyüleyen sihirli bir olaydır. Ve yaşam adeta
hal diliyle: "Beni var edip yaratan ancak Allah'tır" der.. İçeriğini
bilmemekle birlikte, varlığından kimsenin kuşku duymadığı ruhumuzun ve onun
işlevlerinin bedenimizi yönetiş biçimi de, yine Allah'ı bildiren
delillerdendir. Dünyada Emir Alemi'ni temsil eden cevher/öz ruhtur ve ruh, bu
aleme ancak ilerlemek ve gelişmek, olgunlaşmak için gelmiştir. Hikmetin sonuca
etkisi konumuzun dışında olduğu için, biz burada yalnızca onun tanıklık ettiği
noktaya değinmekle yetiniyoruz.
Evet,
madde alemiyle içeriği noktasında hiçbir ilişkisi olmayan ruhun kendine özgü
bir alemden buraya gönderilişi, olgunlaştırılmaya bağlı tutuluşu ve bunun da
belli bir yazgıyla yürütülüşü, kuşkusuz Allah'ı gösteren önemli delillerden
biridir. Diğer taraftan, insandaki iç sezişler ve görünür bir neden yokken
Rabbe dönüşler ve O'na yönelişler ve bu olayların milyonlara ulaşan sayıda
yinelenişi açık bir delildir ki, insanda yaratılıştan var olan ve Hakk'ı
bulmanın en önemli araçlarından biri durumunda bulunan vicdan, kendi
Yaratıcısı'na tutkundur ve bütün varlığıyla O'nunla bağlantı halindedir.
Ruhlara sorulan "Yaradanınız Ben değil miyim?" sorusunun yanıltmaz
tanıklarından biri de, vicdan değil midir? İşte vicdan, bu tanıklığın hakkına
uyma zorunluluğunun yönlendirmesi ile "Allah" demektedir...
16.
Isı Yasası:
Termodinamiğin ikinci kanunu olan ısı kanunu kainatta ısının tedricen
azaldığını yani ısı kaynağı olan varlıkların ısısını yitirerek mutlak sıfır
derecesine gitmekte olduklarını açıklar. O zaman enerji tükenecek ve hayat sona
erecektir. Yanmakta olan güneş, parlayan yıldızlar ve canlıların vatanı olan
yeryüzü... Bunların hepsi belirli bir zamanda yaratılmış olan varlıklardır.
Çünkü bunların tümünde mevcut olan enerji tükenmeye doğru gitmektedir. Bu olgu
da onların belli bir zamanda başlamış yani yaratılmış olduklarını gösterir.
Eğer kainat yaratılmışsa, bir yaratıksa, ezeli bir yaratıcıya muhtaç demektir.
Çünkü arada bir yaratıcı kabul etsek, o zaman da onun da yaratıcısı olması
gerekir ki bu da saçmadır. Kabul etmek zorunda olduğumuz bu yaratıcının,
herşeyi kapsayan bilgi sahibi, hiçbir şeyle sınırlanmayan bir kudret sahibi ve
ezeli olması gerekir.
Açıkladığımız kanuna göre kainatta mevcut olan ısının varlığı, kainatın ezeli
olması ihtimalini imkansız kılmaktadır.Kainatta ısı varsa, ona ısı verici
düşünmek zaruridir. Zira soğumuş haldeki maddede ısı, kendiliğinden oluşmaz.
Kainat ezeli olsaydı, sıcak halde değil, soğuk halde bulunurdu.
17.
Güneş Enerjisi: Eğer yıldızlar ezeli olsalardı tükenmekte olan bugünkü durumlarında
olurlar mıydı? Ömürlerini tüketip sönmüş olmazlar mıydı? Bununla birlikte
güneşin, enerjiye dönüşüm sebebiyle kütlesinden bir miktar kaybettiğini
biliyoruz. Fakat kütledeki bu azalma o kadar küçüktür ki uzay boşluğuna kıyasla
yıldızların küçüklüğü gibidir. Burada anlatmak istediğimiz şudur: Yıldızlar
bütünüyle ışık ve ısı yayımı az da olsa kütlelerinden madem ki bir miktar
kaybetmektedirler ve bu kesindir, bu halde onlar ezeli ve ebedi olsalardı şimdiye
dek çoktan yok olup gitmeleri, yani bütünüyle enerjiye dönüşüp kitlelerini
yitirmeleri gerekmez miydi?
18.
Yaşam:
İnkarcılar şöyle derler: Hayatın oluşumu basit olayların tesadüfi birleşimi
sonucudur. Sonra bu basit bileşimler birbirleriyle birleşerek, evrimleşerek şu
anda mevcut bulunan hayatı oluşturmuştur. Fakat buna dair ellerinde delil var
mıdır? Bu konuda ortaya koymaları gereken en büyük delil de şu olmalıdır:
Hayatı oluşturan tüm elementler, geçmişte olduğu gibi bugün de vardır ve onlar
bunu kullanabilirler. Geçmişte tesadüflerin yaptığını söyledikleri şeyi bugün
kendileri bilinçli olarak yapsınlar! Hayatı hangi elementlerin oluşturduğu
biliniyor... Bunların birleşim oranları biliniyor... Hayatın oluşması için ne
gibi ortamın gerektiği de biliniyor... O halde ilk oluştuğu gibi hayatı
laboratuvarda yaratmaları gerekmez mi? Bunları bir araya getirseler bile
hayatın insan iradesiyle doğduğunu iddia edebilirler mi?
DNA:
{İnsanın genetik şifresini taşıyan} bir DNA herbiri 24 cilt tutan 2500
ansiklopedinin kapsadığı bilgiyi kapsar... En ilkel elektronik beyinlerin dahi
bir yapıcı olmadan oluşamayacağını kabul eden insan, nasıl bu kadar muazzam bir
sistemin tesadüfen oluştuğunu söyleyebilir? Bütün bunları, iradeden,
düşünceden, akıldan yoksun, kör, sağır ve dahası canlı olmayan maddenin
yarattığını, oluşturduğunu iddia etmek hangi akla, hangi mantığa, hangi ilmi
düşünceye sığar? Maddenin, kendi kendine göz, kulak ve kalp gibi oluşumlar
göstermesi, aklın alacağı, izah edilebilecek bir durum değildir. Herbiri
belirli bir işlevi yüklenmiş olan bu organlar belli bir amaç için
yaratılmışlardır. Bunları kullandığımız aletlere benzetebiliriz. Kullandığımız
basit aletlerin bir usta, bir yapıcı olmadan yapılamayacağını görürüz ve kabul
ederiz de, bunlardan çok daha karmaşık yapı ve işlevler yüklenen organların
tesadüfen oluştuğunu söyleriz? Onların şu ısı ve hareket kanunlarına göre
faaliyet gördüklerini tespit etmemiz yetmez. Acaba bunları yapan ve belli
kanunlara göre hareketlerini takdir ve tayin eden mühendis kimdir?
Hayatın
kökenini tesadüfe bağlayan kişi ile Allah'a bağlayan kişi aklen eşit olabilir
mi? Kainat, yaratıcı değildir, ancak yaratılmıştır. Kim kainata ve doğaya
yaratıcı sıfatı verirse cahilce ve alçakça Allah'a ortak koşmuş olur. İnsanın iradesi (dileme yeteneği),
kudreti (gücü) ve ilmi (bilme yeteneği) onu maddeden ayırıcı özelliklerdir.
Maddenin insana bilme, anlama yeteneği vermesi, onu güçlü kılması ve dileme
yeteneği ile donatması mümkün değildir. Bütün bunları insana verebilecek tek
merci Allah'tır. "Kesin
olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinde Allah'ın varlığına nice deliller
vardır; görmez misiniz?" {Zariyat 20-21} İnsanın benliğinde de Allah'ın yaratıcı olduğuna dair birçok
deliller mevcuttur. Benliğin (ve ruhun) varlığı bir delildir. İyilik ve kötülük
etme yeteneğinin hepsi delildir. Yine evrende mevcut olan benliğimizle ilgili
acayip ve madde ile ilgisi olmayan birçok olay da delildir. Gerçekten insan
maddeötesi birçok garip şeyler yapmaktadır. Hipnotizma, ruh çağırma, telepati
gibi olaylarda kişi vücudundaki maddi göz olmadan bazı şeyleri
görebilmektedir...
Bütün
bunlar, bizde maddi olmayan birşeyin var olduğuna, varlığın sınırlarını
aştığını, duyumların ve duyumlarla yapılan ölçümlerin onu ihata edemeyeceğini,
bunların hepsinin insanın derinliklerine inmekle anlaşılabileceğini ve madde ya
da hesaba sığdırılamayacağını gösterir. Organlarının çalışması duran ve ölen
insanın sadece maddi varlığını kaybetmediğini, ölen insanda bunun ötesinde
maddi olmayan bir parçanın da ayrıldığını, insanın maddi varlığı dışında başka
birşeye de sahip olduğunu gösterir. Bu şey nedir? Elbette insanın nefsi ve
ruhudur. Topraktan yaratılan ise yine toprağa döner...
Sonuç
olarak: Hayatın başlangıcı, oluşumu Allah'ın varlığına delildir. Hayatın
çoğalması da yine Allah'a delildir. Hayatın türlere ayrılması, yayılması
Allah'a delildir. Kainatın merkezi olan insan ve ondaki yüce sıfatlar, Allah'ın
varlığına delildir. İnsan ruhu, benliği -yaratılışı ve harikulade oluşu-
Allah'ın varlığına delildir. Yalnız bu bile Allah'ı bilmek için yeterlidir.
19.
Duanın Kabulü:
Sıkıntıya düşenlerden dilediğini kurtarması, Allah'ın süregelen bir kanunudur.
Kafir de olsa, sıkıntıya düştüğünde kalbinden Allah'a yönelerek dua eden kişiye
Allah yardım edebilir. Başından bu tür olaylar geçmiş kişilerin anlattıkları
anılar, bu yardımı açıklar. Başından bu tür olaylar geçmemiş tek kişi göstermek
zordur. Ben, sen, o... Her gün olagelen yüzlerce olaydan size birkaç tanesini
örnek olarak anlatalım: Bunlar, kişinin yalnız olmadığını, korunmaya layık
olduğunu ve sıkıntıda Allah'ın onu koruduğunu gösterir. Elemli bir kalple
Allah'a yönelenin ve O'ndan yardım isteyenin duasının kabul edildiğini
gösterir. Allah'ın kişiyi yalnız bırakmasından daha büyük felaket olabilir mi?
Bu tür olaylarda insan, Allah'ın kudretinin eserlerini ve duasını kabul edişini
müşahede eder. Bu tür olayların hepsi Allah'ın varlığına delildir... Bu konu
ile ilgili birkaç olay anlatalım:
a)
1 Ekim 1944 tarihli R.Digest adlı bağımsız dergide şu başlık vardır:
"İbadet ve duaya inanmıyor musunuz?" "Duanın etkisine ve inkar edilmez gücüne bugün artık
inanıyoruz. Sıkıntı ve dehşet karşısında insanların kendileri dışında yüce bir
güce yönelmeleri garipsenemez. Asıl garipsenecek şey, böyle bir durumun
yadırganmasıdır. Korkunç bir anı gördüğümüzde biz de aynısını yaparız..."
Major Allan Landberg -New Jersey doğumlu- Avustralya civarında denizde dokuz
arkadaşıyla birlikte uçarken düştüklerini ve başlarına gelenleri şöyle
anlatıyor: İki kauçuk sala binme
ve kurtulma ümidi arama ihtimalimiz vardı ama yapmadık. Çünkü yanımızda ne
ekmek ne de su kalmamıştı. Bütün havacılar endişe içindeydiler. Uçağın geri
savunmacısı çavuş "Albert Herhander" dua ediyor ve biz de ona iştirak
ediyorduk. Yakıcı güneş altında başımıza gelecekleri bekliyorduk. Dudaklarımız
çatladı, dilimiz şişti. Duasına devam eden "Albert" ile duaya bile
mecalimiz kalmadı. Üç gün sonra akşam üzeri bir karaltı gördük. Sonra
yaklaşınca gözlerimize inanamadık. Bunlar, çırılçıplak Avustralya yerlileriydi.
Siyah derili, kıvırcık saçlı bu adamlar, mercan avlamak için geldiklerini,
yollarının burası olmadığını, kendilerini bu yöne meçhul bir etkenin
sevkettiğini, buna da hayret ettiklerini söylediler. Böylece kurtulmuştuk.
b)
Şam Radyosu, 10.1.1965 yılında öğleden sonra saat 2.45'te, İngiltere'de
yayınlanan bir tıp dergisine dayanan bir yayın yapıyordu. Sözkonusu dergi,
olayı bizzat yaşayan doktorun imzasıyla hadiseyi yayınlamıştı. Müzmin bir
hastalıktan dolayı hastanede tam 13 yıl yatan genç adam bu süre içinde yapılan
tüm tedaviler sonuçsuz kaldığı için doktorlar usanmışlardı. Olayı nakleden
doktor, hastayı son defa muayene etmiş, ümit olmadığını görmüştü. Çaresizlik
içinde hasta doktora: - Ümit yok
değil mi doktor? diye sordu. Doktor: - Ümit artık yalnızca göktedir. Duayı
dene. Dua etmeyi biliyor musun?
Hastalığı on üç yıl devam eden genç, ilk olarak dua ediyordu. Bir hafta
sonra hastasını ziyaret eden doktor, onu rahat ve iyileşmiş olarak buldu.
Doktorların bir türlü altedemedikleri hastalığın geçmiş olduğunu hayretler
içinde gördü.
c)
1951-1954 yılı Süveyş Kanalı gerilla saldırılarına katılan bir Mısır'lı genç
anlatıyor. Üç gerilla olarak stratejik bir alandan geçen bir demiryolunu havaya
uçurmak için yola çıkmışlardı. Gece aydınlıktı. Gökyüzü berraktı ve çok uzaktan
farkedilebilirlerdi. Düşman bunları görüp ateş açabilirdi. Arkadaşlarından biri
ellerini açıp "Allah'ım bize bulut gönder" deyince, biraz sonra
nereden geldiği belli olmayan bir bulut gelip etrafı karanlığa boğdu ve ayın
önünü kapattı. Planladıkları harekatı başarıp, sağ-salim geri döndüler. Üç
düşman devletin Mısır'a hücumu sırasında olanları her birimiz işitmişizdir.
Portsaid kenti alevler içinde yanarken halk içten dua etmiş, bunun üzerine
yağmur yağarak bütün yangınları söndürmüştü. Bütün bunlar halkın konuştuğu günlük meselelerdir.
Bu
konuda başından bir olay geçmemiş tek müslüman yoktur. Bütün imkanlar ortadan
kalkınca, çaresiz olarak Allah'a sığınır. O zaman da dua kabul olunur ve
sıkıntı giderilir. Bunun en belirgin örneği, kuraklık anında çıkılan yağmur duasıdır.
Tabiidir ki bunun tevbe, namaz ve dua gibi yapılması gerekli rükünleri de
vardır. Resulullah(sav)'den günümüze kadar insanlar bu hususta birçok olay
nakletmiştir ve birçok kişi de kabul edilen dualarını anlatmaktadırlar. Tarihçi
eleştirmenlere rağmen bu tür olayların varlığı ve devam etmekte oluşu sürekli
olarak anlatılagelmektedir. Duanın
kabulü belgesi, şartları vuku buldukça sürekli bir biçimde olagelmektedir, ve
olacaktır. Bunların hepsi, dua edenlerin dualarını işiten ve kabul eden yüce
bir varlığın bulunduğuna işaret eder. Bu varlık, müslüman ya da kafir, kim
olursa olsun, dua edenin duasını kabul eder. İhtiyaç halindeki bir müslümanın
duası her türlü ahvalde kabul edilir. Ve tabii duanın kabulü onun hayrına
idiyse...
20. Elektron Hareketi: Hareket halindeki herşey belli bir zamanda ve mekanda başlayan hareketle bu eylemine başlamıştır. Bütün elektron ve kütleler dairevi bir hareket halindedirler. Her elektron ve kütlenin de bu hareketinin belirli bir zamanda ve mekanda başlaması gerekmektedir. O halde bu başlangıç noktası bize varlıkların başlangıç anını yani yaratılma zamanını verecektir. Bu düşünceden hareketle kainatın bir yaratıcı tarafından belli bir zamanda yaratılmış olduğu sonucuna ulaşırız. Bu ise yoktan yaratmadır. Yoksa hiçbir şey kendiliğinden yoktan var olmaz.
Kaynak: İnancın Gölgesinde-Nil ve İslam'da Allah'a İnanmak-Yenda (sadeleştirerek)